Çevir:
Yaşadığımız gezegenin devasa sistemin sadece ufak bir parçası olduğunu biliyoruz. Carl Sagan'ın dediği gibi evrendeki yerimiz "küçük mavi soluk bir nokta" olsa da son birkaç yüz yılda bilim ve teknolojide ciddi ilerlemeler kaydettik. 1960'larda Aya ilk kez ayak basan, " Benim için küçük insanlık için büyük bir adım" diyen Neil Armstrong'u anmadan geçmeyelim. Bugün başka gezegenlerde koloniler kurmak,ilk turistik uzay seyahatlerini gerçekleştirmek gibi hedeflerimiz var artık... Bilim bu kadar ilerlerken bu olumlu gelişmelerin insanoğlunun bir diğer renkli yönü olan sanatın bu durumda nasıl etkilendiğine bir bakalım.
Sanat... Bildiğiniz gibi! Sanatçı bilimin her zaman bir adım önündedir dersem yanlış söylemiş olmam. Çünkü sanatçı önce hayal eder, tasarlar ve ürününü ortaya koyar. Jules Verne 1865'te Aya Seyahat'i yazdığında insanoğlunun aya ayak basmasına bir yüzyıl vardı. Bilimkurgu denildiğinde akla gelen bir diğer isim kuşkusuz Carl Sagan olacaktır."Cosmos" ve 1997'de sinemaya uyarlanan "Mesaj" Jules Verne kadar olmasa da biz uzay severleri fazlasıyla etkilemiştir. Elbette Star Wars, Star Trek, E.T. ve Alien serilerini anmadan geçmeyelim. Günümüze yaklaştıkça "Dünyalar Savaşı" ve "Interstellar" filmlerinde hatırlatmakta fayda görüyorum. Teknolojinin gelişmesiyle birlikte dijital ortamlarda tasarım yapma fikri Hollywood'da uzun yıllar kullanılan bir şey. Titanic filminde küçük maket geminin bir havuzda batırıldığını artık bilmeyenimiz yoktur. Sonrası ufak bir dijital sihir… Ve işte karşınızda hepimizi salya sümük ağlatan 11 Oscar’lı bir film.
Allien serisinde ki yaratık karakteri dijital tasarım ortamının bir ürünü. Sonuç: İzleyiciyi yıllarca kendine hayran bırakan bir yapıt... Bugün artık plastik sanatları da etkisi altına alan dijital çağda yaşadığımız bir gerçek. Sanatçı artık dijital ortamın sunduğu sınırsız imkânı sınırlı yaratım sürecine tercih etmektedir. Ancak ortaya konan tasarım öğeleri (grafik sanatlardan tamamen farklı olarak) klasik dönem sanat yapıtlarının tadını izleyiciye vermemektedir. Bu çalışmalar dijital platformlarda sergilenmek için tasarlanmış çalışmalardır. Tıpkı sinema gibi... Sanatçı bu olumsuz koşullara rağmen üretmeye devam eder. Sayıları az olsa da bugün bazı galeriler dijital dünyaya online sergilerle adım atmayı başarmıştır. Bu güzel bir haber...
Bugün dijital sanat ve yeni medya sanatı yavaş yavaş kabul görsede, bu sanatların geleceğin yeni sanat anlayışını temsil edeceklerinden kuşku duyulmamaktadır. Uzayda ilk sergi belki de dijital ortamda tasarlanan hologram bir yapay gezegenle olacaktır. Bekleyip göreceğiz.
Ceren DEMİROK
Sanayi Devrimiyle başlayan büyük üretim çarkı, şimdilerde benzer bir olguyu teknolojiyle sürdürüyor. Akıllı telefonlarla daha da minimal bir şekle bürünen bilgisayarlar, çağın yeni kontrol araçlarını oluştururken, akıllı telefon denildiğinde aklımıza ilk gelen elbette cihazın fotoğraf kalitesi oluyor. Fotoğraf makinesi icat edildiğinden ve hatta ilk kare fotoğraf alındığından bu yana fotoğraf bugünkü kadar popüler olmamıştı. Bugün fotoğraflarla yatıp onlarla uyanıyoruz. Joseph Niepce ismi tanıdık geliyor mu? Penceresinden dışarıdaki manzarayı pozlayarak, dünya için fotoğrafı somut şekilde ortaya koymayı başarmış ilk kişi. İlkler elbette unutulmaz ancak sonrasında bu kervana sayısız isim katıldı. Öyle ki fotoğraf artık sanatın bir dalı haline geldi ve sayısız konuda fotoğraflar çekilmeye başlandı. Doğa, portre, yeni doğum, su altı, uzay v.b. Artık bir zaman makinemiz var. Dilediğimiz an geçmişe gidebilir ve anılarımızı canlı tutabiliriz. Fotoğraf makineleri geçmişin temsili misali birer zaman makinesi gibidir. Deklanşörler zamanı bizim için yakalayan an avcılarıdır. Ve bu makinelerin o anları ölümsüzleştirecek şövalyelere ihtiyaçları vardır. Ve işte… Makine makine doğurdu! Fotoğraf makinesinin icadı sinema, medya gibi yeni alanların ortaya çıkmasını sağladı. Böylece sanat ve insan arasındaki iletişimin seyri değişti. Elimizden düşürmediğimiz akıllı minimal cihazlarımızla harikalar yaratıyoruz. Ancak sosyolojik ve psikolojik anlamda nereye sürüklendiğimizi ya da daha nereye kadar sürükleneceğimizi bilmiyoruz. Hepimiz birer narsist olma yolunda hızla ilerlerken sosyal medya ortamında insanlığın aslında ne kadar paylaşımcı bir canlı olduğunu da öğrenmiş oluyoruz. Artık klişe olsa da Andy Warhol’un “herkes 15 dakikalığına ünlü olacak” sözünü anmadan geçmeyelim. Warhol’u bu ön görüsüyle çağımızın en büyük kâhini sayabiliriz. Ve artık hepimiz ünlüyüz! Objektife gülümseyin!
Telif Hakkı © 2024 Ceren Demirok - Tüm Hakları Saklıdır.
E_Mail:ccdemirok@gmail.com